İZMİR'İMDE 20 SENE ÖNCE YAŞADIĞIM İLK 9 EYLÜL 9 EYLÜL 97
KURTULUŞ GÜNÜN KUTLU OLSUN @Sokol_BRAHAJ_İZMİR_9 EYLÜL 2017
İZMİR'İMDE 20 SENE ÖNCE YAŞADIĞIM İLK 9 EYLÜL: İzmir'im, hatırlıyor musun bugün gece yarısının ilk saatlerinde senle tanışalı tam 20 sene oldu, Hatırlıyor musun senle tanıştığım günü, gece yarısının ilk saatleriydi sana ilk gelişim İzmir'im... O adı hakkıyla taşıyan 9 Eylül Üniversitemle ilk tanıştığım yine o gündü İzmirim. Hatırlamaya da bilirsin İzmirim, çünkü o gün seni tanımıyordum, sen de beni, 9 Eylül tarihinin önemini bilmiyordum ki hiç, yabancı olarak sonra öğrendim, öğrendikçe de... yazılar ve şiirler yazdım sana İzmirim, Bugün ise biraz daha fazla yazacağım sana İzmirim, çünkü 20 sene olmuş ve ömrümün yarısından fazlasını sende harcadığım için biraz uzun yazacağım bugün sana İzmirim, not defterlerimi sabahın ilk saatlerinde karıştırmaya başladım bile... yaşattığın güzel şeylerin yanısıra iyi olmayan anılarımı da yazmışım defterime be İzmirim... Bugün 20 sene evvelinden....
Unutmadım o 9 Eylül'ün ilk saatlerinde senle tanıştığıma, unutmadım çünkü bir kaç saat sonra uçakların senin üzerine alçak uçuşları başlayınca, kaldığım yerin balkonuna çıkıp Kordon’un, Körfez’in ve üzerime üzerime uçarak kulakları sağır eden o uçakları gözlerimle görünce o an düşündüklerimi bugün dahi unutmadım İzmirim: *** auuuuu dedim (bir Arnavut olarak) yine bizim başımızın da belası olan Yunanlılarla bir sorun çıktı Türkiye'nin***, panik yapmadan fazla bozuntuya vermeden alelaceleyle karışık de olsa yavaş yavaş kahvaltımı yapıp, "savaş hali" ilan edilmiştir diye düşünerek sessizce sağa sola bakarak bi arka sokağında olan DEÜ Rektörlüğüne kaydımı yapmak için yürüdüğümü hatırlıyorum... yürüyordum ama tuhaf bir şey vardı, savaş uçakları İzmir'in üstünde uçmasına rağmen, Türk milleti sevinçliydi, hiç de savaş hali kokusu yoktu Kordon'da ki insanların...
Savaş hali yoktu ama tam olarak uçakların üstümüze uçmaları anlam veremiyordum, aylar öncesinde 28 Şubat olmuş, literatür olarak bildiğim bir darbenin yapıldığını biliyordum ve artık diktatörlük olacaktı zaten bin yıl da sürecekti... bundan kimsenin şüphesi yoktu çünkü şanlı Türkiye Ordusu: Türkiye’yi dış düşmanından korumaktan ziyade, iç darbe yapmakla ve diktatörlüğün ta kendisi olduğu bizim lanetolası komünist literatürde anlatılıyordu Türkiye'nin NATO'nun kuklası olduğu, inanılacak gibi değilse de aslında sonra sonra onların da bir-milyonda bir, bi şeyi kısmen de olsa doğru söylediklerini anlıyor insanoğlu...
O günlerin Türkiye'sinde "Bunu düşünmek dahi yasaktı", ben bunu düşünmekle başkasına zarar vermediğim biliyordum, biliyordum onun için sadece düşünüyordum sessizce ve asla konuşmuyordum çünkü, çünkü, çünkü: dünyanın en vahşi diktatörlüğünü yaşayan bir ülkeden geliyordum, askeriyenin siyasete müdahale ettiği bir ülkedeki demokrasiyi(!) tahayyül edebiliyor yaştaydım be İzmirim.... Arnavutluk’tan başka daha büyük bir diktatörlük dünyada vaki olmamıştı çünkü o güne kadar... Bunun için Türkiye'nin askeri diktanın da bizim vahşi komünist Enver Hocanın Arnavutlara uyguladığı diktatörlüğüne yakın bir derecededir diye tahayyül edebiliyordum, çünkü, çünkü, çünkü darbe varya darbe, zaten klasiği de moderni de postmoderni de darbeler, lanetolası dikta rejimlerin, demokrasi(!) yönetimidir... ismini farklı koyarlar mutlaka ama işlevi ve fonksiyonları ile çıktıları aydır be İzmirim, ki maalesef öyle de imiş…
İşte o genç yaşımda dünya üzerine iflas etmiş bir komünist-antiemperyalist teorilerle karışık modern dünyanın teorileriyle karşılaştırarak bi o tarafa bi bu tarafa anlamlandırmaya çalışıyordum olup bitenleri ama kesinlikle, kesinlikle konuşmuyordum kimseyle, zaten türkçem de iyi değildi ve konuşmuyordum çünkü Türkiye’nin İzmir’inde öğrenmeye gelmiştim ben, konuşmaya değil ya...
Yürüye yürüye beş dakika geçmeden “DEÜ Rektörlüğü” ismini gördüm, önünde yaşıtlarımdan oluşan kalabalığı sorarak ve elimdeki o belgeleri göstererek, kayıtlar hakkında bi şeyler sormaya çalışıyordum.... çok zeki gençlerdi hemen anladılar beni ve evet tam adrestesin "bilader" ve o uzun sıraya girmemi söylediler....
Sıra baya baya uzundu, hatırladığım kadarıyla en azından 5-6 gişe (bahçede açılan öğrenci kayıt masaları) ve önümde en az 600-700 kişi vardı, yarım yamalak bi türkçeyle benim gibi üniversitede yeni kayıt yapmakta olan başka yabancı öğrenci görebilir miyim diye bakıyordum etrafa, ama bulamadım o saatlerde, sıra da yavaş ilerliyordu, herkes bir heyecanlar yaşıyor ve ben bunu anlamlandırmaya çalışıyordum. Çünkü bende heyecanlıydım, ama heyecanımı başka konular üzerine ötekileştirmiştim o uçan uçakların nedenini bilmediğim için, kayıt heyecanını onlar almıştı çünkü beni rahatsız ediyorlardı...
Kayıtlar deva ediyor ve her geçen saniye o bekleme insanı biraz daha fazla yoruyordu, o zaman gençtik tabi ama yorulmuştum sırada beklemekten.... sıradaki yaşıtlarım kayıt esnasında bi sorunlar yaşadıklarını görüyorum, ama tam anlam veremiyordum, sorun nedir diye, yarı yamalak türkçemle anladığım kadarıyla vesikalık fotoğraflarda sıkıntı yaşıyorlardı ve o problem beni o gün: İzmir'den nefret ettirebilecek kadar bir problem olduğu düşünmedim ilk başta, ta ki kayıt sırası bana gelinceye kadar; "BEN ZATEN YABANCIYIM, BEN Bİ DENEYEYİM TC DEVLET ÜNİVERSİTESİNİN EĞİTİMİNİ, EĞER BİLGİ VE BİLİME ÖNEM VERİLEN DEĞİL DE BİZİM KOMÜNİST DİKTATÖRLÜĞÜNDEKİ GİBİYSE, BİRİNCİ DÖNEM BİTMEDEN GELDİĞİM YOLDAN GERİ DÖNER VE ASLA BİR DAHA NE İZMİR'E NE DE TÜRKİYE'YE GELİRİM" diye kendi kendimle düşünmeye başladığım da teslim etmek gerek.... ama kesinlikle bunu da sessizce düşünüyordum, ve dakikalar ilerledikçe düşünmemem gerekeni düşündürdükleri hatırlayınca beni üzmüyor değil tabi, devlet üniversitesinin yeni öğrencilere tutumu hiç de modern değil, baya baya ilkeldi, tıpkı Arnavutluk'taki Enver Hocanın ilkel ve hayvani yönetimi gibi: “KANUN BÖYLEDİR, BAŞKA ŞEKİLDE OLMAZ, YAPABİLECEĞİM BİR ŞEY YOK, GİT GEREKTİĞİ GİBİ ÇEKTİR GEL, İSTEMİYORSAN GİT” memurların genç öğrencilere söyledikleri, ilk öğrendiğim Türkçe Düzgün Cümlelerdi bunlar...
ama tıpkı tıpkı bir üçüncü dünyanın diktatörlük ülkesinde olanlardı, şöyle giyineceksin şöyle giyinmeyeceksin, şöyle tıraş olacaksın şöyle fotoğraf çektireceksin, şöyle yaz, böyle söyle.....vs... ve bunlar insan onurunu zedeleyen, tamamen insan haklarına aykırı, insanlık dışı çıktıların sunuçlarıyla birlikte bir daha karşımda oluveriyorlardı... hem de bu sefer lanetolası komünist diktatörlüğünün Arnavutluk'unda değil de TC'nin resmi bir "Bilim Yuvası!" olan 9_Eylül Üniversitesinde yaşıyordum, hem de kayıtların ilk gününde….
İnsan onurunu aşağılayan bu çıktılar asla insani değildi, tamamen ilkel hareketlerin kanunlaştırılmış sonucuydu, devletin ve yönetimin kendi vatandaşları üzerine insanlık dışı ve ilkel bir uygulamasıydı o uygulamalar, hiç unutmuyorum “Ben o diktatör komünist yönetimden kurtulan bir ülkeden geldiğim için: acaba daha diktatör bir ülkeye mi geldim” düşündüğümü yazmışım not defterimde... acaba farklı düşünmeyi, farklı olmayı, farklı bir şey söylemeyi veyahut farklı giyinmeyi yasaklayan bir ülke, insan onuruna önem vermeyen bir ülkeye mi geldim ben, neredeyim ben yahu, ne işim var benim bu diktatör ülkede, hani TC Üniversitesini bana tanıtan Türkiye Büyükelçiliği nerede(?) şimdi; ÖZGÜR, İNSANCIL, BİLGİ, BİLİMSEL’liğe önem veriyor bizim devletimizin bilim yuvaları, uluslar arası standartlarda okuyacaksın eğer sınavla istediğini bölümü kazanırsan, ekonomik olarak da pahalı değil, yıllık minimum 3 bin mark ile en modern üniversitelerimizde demokratik bir şekilde yaşayarak okuyabilirsin, dediğiydi ancak DEÜ'deki ilk kayıtta bu ülkenin Demokrasi Anlayışı bizim ilkel diktatörlüğün temsilicisi olan Enver Hoxha’nın diktatörlüğünden azıcık bir fark var mı diye bir fark bulmaya çalışsam da o gün bulamadım, maalsef sonrasında da...
VE NİHAYET KAYIT SIRASI BANA GELDİ...
hem uçakların gürültüsünden hem de benim türkçemle tam da anlaşamadığım için, verdiğim vesikalıklarım uzunsaçlıymış de yenisini çektir gel dediklerini anladım, biraz önce düşündüklerim artık ben yaşıyorum, diktatörlüğü yaşayan ve nihayet yeryüzünden cenazesini kaldırıldığı düşündüğüm bir şeydi bu, ama havalar zaten sıcaktı ve ben o an denize girmiş gibi terler içine kaldım, zaten Türkçem iyi değildi, ve gayri ihtiyarı reaksion olarak Arnavutça bir iki cümle sarf ettim biraz yüksek sesle ““njeriu është i lirë, diktatorizmi komunist ka vdek, a jeni komunista ju? /// insan özgürdür, komünist diktatörlüğü öldü, siz komünistimsiniz?”” dediğimi anı defterimde de yazmıştım... o anda, etrafta dolaşan Nedim Bey'in çok nazik bir Arnavutçayla ““për ty ska problem / senin için öyle problemler yok”” olarak bana cevap vermesi...
Şok halimle beraber bir serinlik hissettim ve hemen saniyeler içerisinde, ilk sorum “, pse fluturojnë avionët që në mëngjes, a ka luftë / sabahtan beri uçaklar üstümüze neden uçuyor, savaşmıdır bu?” diye sordum. Nedim bey "jo jo ska luftë, sot u çlirua İzmiri, dhe ky universitet ka këtë emër / hayır hayır bugün savaş değil, bugün İzmirin Kurtuluş Günüdür, onun için, kaydını yapmakta olduğun Üniversitenin ismi 9_Eylül'dür” dedi…
İşte orada o an İzmir, ismi gibi kucaklayıcı bir şehir olduğu anladım, yaşadığım o vesikalık sorunu İzmir’in sorunu olmadığı anladım, o an anladım ki İzmir'imde sabahından beri uçan uçaklar, savaş sinyalleri değil, sevinç ve İzmir'in gururuymuşlar, anladım ki, anladım ki meğer Yunanlılardan kurtulduğu günmüş de İzmirim için 9 Eylül bayrammış, ve işte bu beni çok sevindirdi. işte tam o gün, ben seninle tanışma şerefine nail olmuşum İZMİRİM.
İzmirim senle tanıştığım gün, Dokuz Eylül Üniversitesinde ilk kaydımı yaptığım gün de o 9 Eylüldü. Senin kurtuluş gününün ismini taşıyan Üniversitende ilk kayıtta yaşadığım o vesikalık sorunu senin değil, Türkiye dikta yönetiminin bir ilkel sorunu olduğu anladım maalesef o anda, ülkenin gelişmesini ve insan özgürlüklerine düşman olan diktatör bir askeriye, siyasi hükumeti devirince, ülke hukukunda insan onuru diye bir şeyden söz edilemeyeceği tüm Türkiye halkı biliyormuş meğer... bu ülkenin sorunu olduğu ortadaydı, İzmirimin sorunu eğildi bu sadece…
Anladım ki İzmirim, herkese kucak açan, ayrımcılığın yapılmadığı, her dinden, milletten ve etnikten toplulukları içine İZMİRLEŞTİREN, İzmir [Arnavutlarda erkek çocuklara verilen ismidir İzmir] artık benim yerim, birkaç yıllığına da benim şehrimdir...
EEE o gün kim düşünürdü ki 20 yılım İzmirimde geçecek, O gün 19 yaşında bir genç olarak her ne kadar evliliği düşüyor değilsem de içimde “gelecekte erkek çocuğum olursa ismini "İZMİR" koyacağım” dediğimi hatıra defterimde bile yazmışım be İzmirim.... ama bu konuda ne diyeyim sana şimdi İzmirim… zamanla İzmir’imin o 9_Eylül Üniversitesinde okuyan en güzel prensesine aşık olmuşum, ben İzmir'in en akıllı en zeki en güzel kızından hoşlanmışım, gönlümü kaptırmışım be İzmirim... aşk derler ya… Aşk tabi ama işte o benim aşkım TC vatandaşı olunca, oğluma İzmir ismini koyacağım diye sana verdiğim o sözü tutamadım be İzmirim,
Bundan dolayı affet beni İzmirim, senin ismini koyamadım ne ilk çocuğuma ne de ikincisine, çünkü Arnavutlarda olduğu gibi, Türkiye'de çocuklarına şehir ismi adı verme diye bir adeti de yokmuş, zaten senin en güzel kızını aldım ya, o isim ve sen İzmir ikimizin oldun işte :) :)
Ya o gün kim düşünürdü ki bu İzmir, içinde barındırıp, kurtuluş gününü taşıyan üniversitesinde okuttuğu en güzel en başarılı kızını bana verecek, kim derdi ki yine yıllar sonra yine bir 9_Eylül gecesinde Asansör’den yola çıkarak Susuzdede’ye vardığımda hayatımın Presesine evlenme teklifi yapacağıma..., O gün kimin hayalinde olurdu ki yıllar sonra ben, kurtuluş tarihini taşıyan üniversitende okuduktan sonra; İzmirin Fuarında en güzel, en akıllı, en mükemmel prenses meleğinle evleneceğimi, Allah’tan başka kim derdi ki hayatımın prensesiyle bu İzmir’de iki evladımız #Besimi ve #Berati olacağı,
Kim derdi ki o 9_Eylül günü benim İzmirli olduğum gün olacağı, kim derdi ki bu şehirdeki kendimi, doğduğum Arnavutluğumun Shkodra/İşkodra'da ve ya büyüdüğüm Tiran’daki gibi hissedeceğimi, O gün kim derdi ki bu İzmirimde TRT, benim hayatımı, aşkımı ve başarılarım için "Belgesel Film" yapacağı, O günlerde kim derki ki bendeniz Sokol Brahaj İzmirime: tanıtım, turizm, ekonomik, ihracat, politik, diplomatik, akademik, sanatsal, sportif, yerel ve uluslararası....konularında katkı sağlayacağımı...
Belki bundan sonra ki tüm hayatı burada tüketeceğimi kim bilebilir ki...
Bilemezmiş insanoğlu ya kaderini...ama benim kaderim İzmire beni fırlatıp attığı için, çok ama çok memnunum ve hiç ama hiç itiraz edip başkaldırmadım bunun için kaderime :) çünkü sonra öğrendim ki İzmir, Arnavutların ve göçmenlerin aşık olduğu şehrin adıdır…
İzmir'im benim, kurtuluş günün kutlu olsun, İzmirim sen sessizce bir deniz dalgası kadar huzurlusun, İzmirim başkasını misafir etmeyi İbrahim sofrası gibisin İzmirim, İzmirim sen Arnavut kaldırımlarında çok nazik bir hanımefendinin kuğu gibi yürüyüşü ve yaşamanın şehrisin, İzmirim sen bemin Besimi’m ve Berati’m kadar bembeyaz, tertemiz, güzel ve naziksin, İzmirim sen benim Rrushi’le (eşim) olan aşkımız kadar aşk’sın sen İzmirim, İzmirim tabi ki de sen İzmir'sin, sen insanın yaşamında hafif bir müzik ritmisin sen İzmirim.
BİR SANATÇI HANIMA CEVABIM: KENDİ ÜLKESİNE TURİST OLARAK GİTMEK ZORUNDA KALAN DÜNYADA BAŞKA HANGİ MİLLET VAR ??? Ben onur ve gurur duyduğum Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşıyım. Aslen Arnavut'um, Arnavut olmaktan da gurur duyarım,...
Tüm Türkiye Düşmanlarına ve de Dardan Gashi’ye Atfen: PAPA İLE OLMAKTANSA TÜRKLERLE OLMAK DAHA İYİDİR "LIVER TURCX DAN PAUS" Amir AHMETI, dün Dardan Gashi’nin “ Sultandan Uzaklaşınız” başlıklı Türkiye ile Hollanda arasında son...
KOSOVA'NIN ANKARA BÜYÜKELÇİ EKSELANSLARI, İZMİR VALİSİ, ESKİ VE YENİ MİLLETVEKİLLERİMİZ, İZMİR'İN ESKİ VE YENİ BİR ÇOK BELEDİYE BAŞKANLARI, TÜRKİYE-ARNAVUT DİASPORA VE LOBİNİN DE KATILACAĞI BU AKTİVİTEDE TÜM HALKIMIZ DAVETLİDİR. ...
Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Bekir Zakir Çoban'dan UYARI, “FETÖ için paralel devlet gibi ortada bir o kadar ciddi bir tehlike var; “PARALEL DİN” vurgusudur. Bütün cemaatler böyle bir potansiyeli bünyesinde...
► Besa Time, Özgür Basının, Farklı Düşüncenin ve Basının Etik ve İlkelerine Saygılı internet Portalı’dır. Strateji, Ekonomi, Sosyal, Siyasal, Diplomatik, Kültürel, Sanat, Sportif ve İnsanı İlgilendiren her Alanda; Doğru, Gerçek Ve Tarafsız Haberi, Bilgiyi, Analizi, Araştırmayı ve Raporu İlgilenenlere Doğrudan İletmek Amacındadır.
► Enformasyon ve basın alanında Türkçe, Arnavutça ve İngilizce dillerinde faaliyet gösteren BesaTime bağımsızdır, hiçbir örgüt, parti ya da siyasi hareket ile bağlantısı yoktur, finansını yalnız kurucuları tarafından sağlar. Besa Strategy Düşünce Kuruluşu’nun devamıdır. Genelinde Dünya, Avrupa Birliği ve Balkanlar kapsamında faaliyet göstermektedir. Özelinde ise bölgedeki Arnavutları ile Türkiye’yi ilgilendiren konularda yoğunluk gösterir. BesaTime aynı zamanda Türkiye Arnavut Diaspora ve Lobisi’nin yayın yaptığı portaldır.
►Besa Time, merkezi İzmir, Türkiye'de bulunan bir Arnavut haber, analiz ve stratejik düşünce ağıdır. BesaTime 28 Kasım 2002'de faaliyete geçmiş olup dünya haberlerini objektif bir bakış açısıyla ele almaktadır. Portal'da yayımlanan her yazı, düşüncelerimizle uyumlu olmayabilir, bu nedenden dolayı portalda yayımlanan yazılar için sorumluluk sadece yazara aittir.
► Genel Yayın Yönetmeni: Dr. Sokol Brahaj
Tasarım: CAN ARNAVUT - İletişim: canarnavut@yandex.com